Ayaklarımız, bedenimizin tüm yükünü taşıyan organlar olarak, iç organlarımız kadar karmaşık bir yapıya sahip olmasalar da, rahatsızlandıklarında anlaşılması zor sorunlar ortaya çıkarabilirler. Ayaklarda dolaşım bozukluğunun tek bir nedene dayandırılması doğru değildir. Ayaklar, büyük dolaşım sistemine dahildir ve dolaşım bozuklukları genellikle uzak organlardan başlar. Bu organlar ekstremiteler olarak bilinir. Kalbin bir pompa gibi çalıştığı düşünüldüğünde, ayaklar gibi uzak bölgelere kan pompalanırken daha zayıf bir kan akışı olabilir. Bu durum, herhangi bir hastalığı olmayan kişilerde bile yaşlılıkla birlikte ortaya çıkabilmektedir.

Ayaklarımızda sağlıklı kan akışı, sağlıklı ayakların en önemli unsurlarından biridir. Yeterli kan akışı olmadığında, ayaklarda ilk olarak uyuşukluk ve ağrı gibi belirtiler ortaya çıkar ve devamında diğer ayak sorunları tetiklenir.

Dolaşım sistemimizde iki tür damar yapısı bulunur: atardamarlar ve toplardamarlar. Bu damarlar kanın organlara ulaşımını sağlarlar. Ayaklardaki dolaşım bozukluğu genel olarak iki şekilde ortaya çıkar:

Damarların iç yapısı, kanın akışını kolaylaştıracak şekilde tasarlanmıştır. Toplardamarlarda bulunan çeşitli kapakçıklar ve tüycükler, kanın ters yönde ilerlemesini önler. Kapakçık bozuklukları, kanın kalbe doğru çekilmesini zorlaştırır. Kalp açısından en zor kan toplama yeri ayaklardır. Kalp bir defa kasıldığında, ayak damarlarındaki kanı aniden kalbe getiremez. Bu süreci her kasılmada belli bir miktar kademeli olarak gerçekleştirir. Örneğin, kalbin bir kasılmasıyla kan ayak damarlarından 20 cm yukarı çıkar ve burada bulunan damar kapakçıkları kanın geri kaçmasını önler. Kalbin tekrarlayan hareketleriyle bu durum devam eder ve dolaşım tamamlanır.

Ancak damarlarda bulunan kapakçıklar ve küçük tansiyon yani damarların geri kasılması zayıf olursa, kalp her kasıldığında kanı yukarı çekecek fakat damarlar sorunlu olduğu için kan olduğu yerde kalacak veya tutunabileceği en aşağı kapakçıkta kalacaktır. Bu durum devam ettiğinde, ayak üstlerinde dolaşım sorunundan kaynaklı varis denilen morluklar oluşacaktır. Bu hastalık aslında arter damar hastalığı olarak bilinir, fakat toplardamarlarda da yoğun olarak görülmektedir.

Ayaklarda kan dolaşımını zayıflatan nedenlerden biri de damar tıkanıklığıdır. Hareketsiz yaşam ve kötü beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkardığı bu durum, genetik yatkınlıkla da ilişkilendirilir. Kan damarlarının tıkanması veya esnekliğini kaybetmesi, damar tıkanıklığı, damar sertleşmesi, ayak üstlerinde varis, ayaklarda uyuşukluk ve ağrı gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Ayrıca sabah ayağa ilk kalkışta ayak altlarında ağrı olur, ağrı bir süre sonra geçer fakat yerini yanma hissi ve yorgunluk hissine bırakır. İlerleyen vakalarda iyileşmeyen yaralar ve ülserler kendini gösterir.

İnsan vücudu büyür ve yaşlanır; büyüme ve yaşlanma aşamalarında hastalıklara yakalanma riski daha yüksektir. Damar hastalıkları çoğunlukla yaşlanma ile gelişir. Ortaya çıkmış damar tıkanıklığının aşılması için omega 3 takviyesi önemlidir. Omega 3, özellikle derin deniz balıklarında (somon, uskumru, sardalya) yüksek miktarda bulunur. Eğer bunun için zamanınız yoksa, piyasada perakende olarak satılan günlük kullanıma uygun tabletler satın alıp kullanabilirsiniz. Omega 3, damar içi ateroskleroz diye isimlendirilen yağ tabakasının çözülmesine olanak sağlarken, damar yapısını da esnek hale getirerek kan akışının hızlanmasını sağlar. Ancak özensiz omega 3 kullanımı aort atardamarının incelerek çatlamasına neden olabilir.

Ayakta dolaşım bozukluğunun aşılması için bir başka yöntem ise günlük düzenli yarım saat yürümektir. Böylece damarlarınızın esneyerek kan akışının hızlanması ve damarlarınızın daha hareketli olması sağlanacaktır.

Ayaklarda dolaşım bozukluğu, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Periferik vasküler hastalık ve damar tıkanıklığı gibi durumlar, dolaşım bozukluğunun başlıca nedenleridir. Bu tür sorunlar, düzenli egzersiz ve uygun beslenme ile büyük ölçüde önlenebilir veya kontrol altına alınabilir. Omega 3 takviyeleri de bu süreçte önemli bir rol oynar. Ancak, her türlü tedavi ve takviye kullanımı öncesinde mutlaka bir sağlık profesyoneline danışılmalıdır.